1857 yılında New York' lu dokuma işçisi kadınların daha insanca bir yaşam isteyerek eşitsizliklere ve ayrımcılığa karşı sürdürdüğü mücadele ile başlayan süreçte 8 Mart 1957 tarihinde 8 Mart'ın, dünya kadınlar günü olarak kutlanmasına karar verilmiş, Birleşmiş Milletler ise 16 Aralık 1977 tarihinde kabul etmiş ve uluslararası güne dönüşmüştür.
Türkiye'de ise Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında ' Dünya Emekçi Kadınlar Günü' adıyla kutlanmıştır. Yaygın olarak kutlanmaya başlaması da 1977'den sonraki yıllardadır.
Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Kadın olmak çok zor bu topraklarda, çünkü sahip çıkmamız gereken bir bedenimiz, korumamız gereken bir namusumuz ve uymamız gereken örf ve adetlerimiz vardır doğduğumuz günden beri duyduğumuz.
Bugün tüm dünyada kadın haklarından, onların ne kadar fedakar, cefakar ve kutsal olduğundan bahsediliyor. Emekçi kadınların hakları, sözde de olsa teslim edilmeye çalışılıyor, kadınların hak ettikleri yaşamı yaşayabilmeleri için planlar yapılıyor, projeler geliştiriliyor.
Bugün kadın hakları konusunda içinde bulunduğumuz durum ise ne yazık ki iç açıcı değildir. Kadınlar dünya nüfusunun yarısını oluşturmasına karşın, iş yaşamında, siyasette, karar alma mekanizmalarında ve diğer yaşamın bütün alanlarında ne yazık ki olması gereken oranda temsil edilememektedir.
Türkiye'de ise kadınların önemli bir kısmına göre kadın olmak; şiddetle, acıyla, tacizle, tecavüzle ve ölümle iç-içe yaşamak demek. Kadın olarak doğdukları için kendilerini şanssız hissediyorlar. Resmi veriler, Türkiye'deki kadın cinayetlerinin son 7 yılda %1400 arttığını gösteriyor. Son bir yılda öldürülen kadın sayısı 300'ü geçti. Gün geçmiyor ki bir kadının, kadın kimliğinden dolayı vahşice ve hunharca öldürüldüğü haberleri olmasın.
Ulusal yasalarda kadına yönelik şiddet konusunda düzenlemelerin varlığı tek başına bu sorunu ortadan kaldırmamaktadır. Yasaların tam olarak uygulama alanı olmalı, suçlulara verilecek cezalar etkili olmalı, kolluk kuvvetleri kadına karşı şiddet konusunda kadınlara, insan haklarına saygılı olmaları sağlanacak bir şekilde eğitilmelidir. Çünkü Kadın hakkı ihlali aynı zamanda insan hakkı ihlalidir.
Kadın cinayetlerinin yer almadığı bir gün geçmez iken bu şiddete yönelik bütüncül politikalar geliştirilmediği sürece ne bu cinayetler son bulur ne de şiddet.. Türkiye vahşice katledilen Özgecanımız'a ağlarken ardından parçalara bölünerek, bedeni ezilerek öldürülen kadınlarımızın haberleri geldi.
Evet, Özgecan Aslan cinayeti sıradan bir olay değildir, toplumsal çürümenin vardığı boyutun bir yansımasıdır. Ülkeyi yönetenlerin yola, taşa, betona yatırım yapması ama insana yatırım yapmamasının karşılığıdır. Kadın cinayetlerindeki ve kadına yönelik şiddetteki korkunç artış; bir kişinin annesinin bile diz kapağından tahrik olabileceğini utanmadan söyleyen; hamilelerin sokağa çıkmasının edepsizlik olduğunu ileri süren ; 6 yaşındaki kız çocuğuyla evlenmek mümkündür diyen düşüncenin ve kadın üzerinden yürütülen yanlış politikaların bir sonucudur.
Ve önemle vurgulayalım: Bu tür cinayetler, "kadın mıdır, kız mıdır" bakışının topluma enjekte edilmesinin bir ürünüdür! Kadınlarımız ne erkeklere emanettir ne de mahallenin namusuna!
Gün mücadele günüdür, dayanışma günüdür. Direnme ve isyan etme günüdür.
İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi olarak eşit haklar, eşit olanaklar, eşit destekler elde edinceye kadar mücadelemiz devam edecektir.
Saygılarımla...
Av. Nuriye KADAN
İzmir Barosu
Kadın Hakları Danışma ve
Hukuk Araştırmaları Merkezi
Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi