2014-2015 Adli Yıl Açılış Töreni 01.09.2014 günü İzmir Adliyesi'nde yapılan törenle açıldı.
İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Doğru, İzmir Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanı İbrahim Korkmaz, İzmir Bölge İdare Mahkemesi Başkanı Osman Ermumcu, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı Celal Kocabaş ve Baro Başkanımız Av. Ercan Demir'in katıldığı tören Atatürk Anıtı'na çelenk sunumuyla başladı.
Açılış Konuşmalarının ardından İzmir Barosu Resim Grubu'nun sergi açılışı yapıldı.
İzmir Barosu Başkanı Av. Ercan Demir'in 2014-2015 Adli Yıl Açış konuşmasını aşağıda okuyabilirsiniz:
Değerli meslektaşlarım;
İzmir Barosu adına ve kendi adıma sizleri saygıyla selamlıyor, 2014-2015 adli yılının, avukat, yargıç ve savcı meslektaşlarımıza ve yargı çalışanlarımıza nihayetinde halkımıza ülkemize yararlı olmasını diliyorum
Değerli meslektaşlarım,
Ülkemizde onlarca yıllık yargısal geleneğin bir uygulaması olarak adli yıl açılış törenleri, yargının kurucu unsuru olan biz yargı görevlilerinin; ülkenin, yargının, hukukun temel sorunlarını ve çözüm önerilerimizi sunduğumuz önemli bir rituelidir. Yeni yargı yılı sürecinin, burada tekrar tekrar ifade etmekten bile beis ve bıkkınlık duyduğumuz sebeplerle vazgeçilmezi ve temeli savunma ve savunmanın onurlu temsilcileri avukatlardır. Bu durumun doğal bir sonucu olarak her yıl adli yılın başlangıcında tüm yargı mensupları gibi savunmanın da söz hakkının olması kaçınılmazdır. Adlı yıl açılış törenlerinde savunmanın temsilcisi Türkiye Barolar Birliği Başkanının konuşma yapıp yapmamasının siyasi iktidarın müdahalesi ile tartışılması dahi, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı kavramları bakımından anlaşılabilir ve kabul edilebilir değildir. Biliyoruz ki teorik olarak yargı, Başbakana ya da Cumhurbaşkanına bağlı değildir. Ancak yine bilinmelidir ki, bağımsız savunma hiçbir güce hiçbir zaman bağlı olmamıştır ve olmayacaktır. Ümit ediyor ve inanıyoruz ki; önümüzdeki yargı yılı, siyasal iktidarın, onlarca yıllık yargısal birikimimize ve bir bütün olarak yargıya müdahalesinin, birlikte karşı duruş ile geriletileceği bir dönemin sembolü olacaktır.
Değerli meslektaşlarım,
İnsanlık tarihi, güç, egemenlik-hak ve özgürlük mücadelelerinin tarihidir. Hiç kuşku yok ki, insanlığın bugün gelmiş olduğu ekonomik, sosyal ve siyasal konum bu mücadelenin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bugünün vazgeçilmez kazanımları haline gelen haklar ve özgürlükler insanlığın binlerce yıllık mücadelesinin ürünü olan kazanımlardır. İnsanlık tarihi korkunç savaşlar, kıyımlar ve zulümleri yaşamış, bununla birlikte haklar ve özgürlükler için yürütülen mücadeleler, Magna Carta Libertatum, Hobeas Corpus Act, Amerikan Özgürlükler Bildirgesi, Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi, Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi evrenselleşmiş hukuksal belgeleri insanlığın kazanımları haline getirmiştir.
Türkiye, Cumhuriyet Devrimi ile birlikte en asgarisinden insanlığın bu ortak kazanımlarının bir parçası olmayı tercih etmiştir. Günümüz dünyasında hak ve özgürlükler, evrensel insan hakları beyannamesinde tanımlanan temel hak ve özgürlüklerden ibaret görülmemekte, bu anlayışı fazlasıyla aşan ve aşmaya da devam edecek olan bir niteliğe kavuşmaktadır. Nitekim Birleşmiş milletlerin 2. ve 3. Kuşak hak tanımlamaları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ek protokoller ile genişletilmesi, çevre ve ekolojik sistem ile ilgili düzenlenen uluslararası belgeler, bu anlayışın en önemli örnekleridir. Ülkemizde ne yazık ki, haklar ve özgürlükler alanındaki anlayış bu sürece koşut yürümemekte, HES ler, RES ler, nükleer santral, maden ve taş ocaklarına ilişkin projeler tam bir çevre katliamı ve azami kar aymazlığı ile yargısal denetimden kaçırılarak hayata geçirilmektedir. Çalışma yaşamına ilişkin temel uluslararası standartlar hiçe sayılmakta, iş güvenliği ve emekçi hakları pervasızca kar hırsına kurban edilmektedir. En son Soma'da yaşanan iş cinayeti bunun en somut ve en güncel göstergesi olmuştur.
Değerli meslektaşlarım,
Bildiğiniz üzere açılışını yaptığımız yeni yargı yılında hem avukatlar hem de yargıç ve savcılar için yeni bir seçim süreci gerçekleşecektir. 2010 yılı referandumu ile yapılan anayasa değişikliğinin yargıç ve savcılarımızın bağlı olduğu HSYK'nin yapısının daha bağımsız ve tarafsız olması için yapıldığı ileri sürülmüş ise de, bu değişiklik sonrasında yaşananlar, yapılan değişikliğin HSYK'nin daha bağımsız ve tarafsız olmasına hizmet etmediği gibi, yargı bağımsızlığı için bu denli önemli olan bir kurumun siyasi iktidar ile bir takim güç odaklarının iktidar mücadelesinin alanı olmasına sebep olmuştur. Bu süreçte yargının bağımsız ve tarafsızlığı ile ilgili hayati öneme sahip olan HSYK'nin tarafsız ve bağımsız bir yapıya kavuşması için yargının tüm bileşenlerinin gerekli sorumluluk ve özeni göstermesi gerektiği kanaatindeyiz.
Hiç kuşku yok ki, demokratik hukuk devletinin ana unsurunu meşru, açık, özgür ve adil olarak yapılan seçim ile seçilen yürütme erki oluşturur. Devletin silahlı kolluk güçleri de dâhil, bir bütün olarak bürokrasisi de bu şekilde belirlenmiş yürütme erkine bağlıdır. Ancak seçim ile gelen yürütme erki, demokratik bir hukuk devletinde kuvvetler ayrılığı prensibine bağlı olarak varlığını sürdürmelidir. Bu bağlamda temel mesele, bu şekilde oluşmuş yürütme erkinin ne ile bağlı olduğu ve hangi sınırlarla çevrilmiş olduğudur. Yürütme erkini bağlayan ana yapının, evrensel hukuk kuralları, anayasa ve esasen genel olarak hukuk olduğu açıktır. Yürütme erkini bağlayan bu hukuk kuralları, yönetme yetkisini çoğunluğa verirken azınlık haklarını korur, bu amaçla devlet iktidarının kullanılmasını sınırlandırır. Bu bağlamda demokratik hukuk devletinde temel hak ve özgürlüklerin korunması konusunda esaslı öneme sahip olan organ, yargı organıdır. Siyasal temsil, yürütme bakımından doğrudan seçim yoluyla gerçekleşirken, yargıda temsil siyasal düzenin normatif temellerini ortaya çıkaran bir işlev görür. Bu yapısına bağlı olarak yargı erki de siyasal düzenin dayandığı temele, halk egemenliğine dayanır. Onun için de halk adına karar verir. Buradaki fark; yargı erkinin kararlarının, çoğunluğun görüşü, değer yargıları, bunların toplum ve siyaset üzerindeki etkilerine göre değil, yukarıda belirttiğimiz insanlığın binlerce yıllık mücadelesinin ürünü olan normatif hukuk kurallarına göre verilmesindedir. Bugünkü siyasi iktidarın kabullenmeği reddettiği temel mesele, işte budur. Yani Anayasa Mahkemesinin Danıştay'ın, Yargıtay'ın, bir bütün olarak yargının, yürütmenin- idarenin eylem ve işlemlerini evrensel hukuka göre denetimini bir bürokratik vesayet olarak algılamasıdır. Bu algı, örneğin, Anayasa Mahkemesinin yargısal denetiminin meşruiyetinin ve yetkisinin sorgulanması sonucunu getirmektedir. Bu algı, örneğin, seçmenin salt çoğunluğu ile otoriter bir rejimin kurulmasını meşrulaştırma sonucuna dahi gidebilecektir.
Nitekim ülkemizdeki bu hukuk ve demokrasi algısı, dünya tarihinde hiçbir demokratik düzende eşi benzeri görülmemiş nadide bir durumu yaratmış ve böylelikle Cumhurbaşkanlığı-Başbakanlık-Siyasi Parti Genel Başkanlığı aynı anda aynı kişide vücut bulabilmiştir.
Değerli Meslektaşlarım,
Hepimizin şahit olduğu üzere, yaklaşık son on yıllık süreçte, ülkemizdeki temel kanunların hemen hepsi tamamen değiştirilmiştir. Bunun yanı sıra, 'torba yasa' adı altında yeni bir yasal düzenleme usulü sistemleştirilerek, birbirleri ile ilgisiz olan konular aynı Kanun içerisine toplanıp, tek seferde birçok Kanunda esaslı değişiklikler yapılmaktadır. Son dönemlerde yasal düzenlemelerin genellikle 'torba yasa' şeklinde yapılması sonucunda, mevzuat yamalı bir bohça halini almış, değil vatandaş tarafından biz hukukçular tarafından dahi takip edilmesi güç bir hale getirilmiştir. Torba yasalara sıkıştırılan düzenlemeler ile cezalandırılmak istenen kişiler için Mahkemeler kurulmuş, kapatılması istenen kovuşturma ve soruşturmalar için özel yasal düzenlemeler yapılmış, sonuç olarak ne yazık ki kişiye, davaya, soruşturmaya ve duruma göre kanunlar çıkarılmıştır. Bu süreç, yargıya ve adalete olan güveni yerle bir etmiştir.
Ancak tüm bu kanunlaşma sürecinde değişmeyen tek şey, savunmaya ve onun onurlu temsilcileri avukatlara yönelik kısıtlama çabalarıdır. Nitekim şu anda Meclise sunulan ve görüşmelerine yeni yasama yılında devam edilecek olan yeni bir torba yasada yine, avukatların dosya inceleme yetkisine sınırlama getirilmek istenmektedir. Belirtmek isteriz ki; savunmanın temsilcileri olarak, bu anlayışa karşı, her zaman olduğu gibi en etkin mücadeleyi sürdürmekten asla vazgeçmeyeceğiz.
Değerli Meslektaşlarım,
Bugün aynı zamanda 1 Eylül Dünya Barış Günü.
Bu vesileyle sizlerin ve halkımızın Dünya Barış Günü'nü kutlamak isterim. Yanı başımızda Irak'ta, Suriye'de, Gazze'de yaşanan vahşet ve insanlık dramı, savaşlara karşı barışı ve kardeşliği savunmamız, yurtta ve dünyada barış için durmadan, yılmadan mücadele etmemiz gerektiğini bir kez daha göstermiştir. Biliyoruz ki halkımız, yönetenlerden bu zalimlikler ve çatışma ortamına zemin hazırlanmasını değil, ülkemizde ve komşularımızda barışın ve kardeşliğin tesisi için rol oynamasını beklemektedir.
Değerli Meslektaşlarım,
Hiçbir güç ve iktidar, sınırsız-sonsuz değildir. Tarihin akışını tersine çevirmek, akarsuları tersine akıtmak, toplumların gelişim seyrini geriye döndürmek doğanın ve bilimin kanunlarına aykırıdır. Bilime ve halkımıza olan inancımızla belirtmek isteriz ki, özgürlüğün ülkemiz topraklarında da kalıcı olarak yeşereceği günler mutlaka gelecektir.
Bu inanç ve duygularla hepinize bir kez daha sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Av. Ercan Demir
İzmir Barosu Başkanı