ÇOCUKLARIMIZ - GENÇLERİMİZ, KÖHNEMİŞ ZİHNİYETE "EMANET EDİLMEYECEKTİR".
BU GÜNE KADAR YURTTAŞLARIN YAŞAM TARZLARINA VE TERCİHLERİNE SAYGILIYIZ DİYEN BAŞBAKAN VE HÜKÜMET ÜYELERİ, BUGÜN GERÇEK GÜNDEMLERİNİ TAŞKINCA SERGİLEMİŞLERDİR.
Bugün, kamu gücünü temsil edenlerin, kendi yaşam biçimlerini, ahlak anlayışlarını toplumun geneline egemen kılma çabasının yeni bir örneğiyle karşı karşıyayız.
Üniversite öğrencilerinin "kızlı - erkekli aynı evde yaşamalarının" kabul edilemez bir durum olduğuna ve bu konuda gerekli müdahalenin yapılacağına ilişkin beyanlar, açıkça ifade edilen "toplumun muhafazakarlaştırılması" çabasının yeni bir tezahürüdür.
Bireylerin haklarını ihlal niteliğindeki bu ve benzeri müdahale girişimleri, Anayasa'da ifadesini bulan demokratik hukuk devletinin özüne, ilkelerine ve niteliklerine de aykırılık taşımaktadır.
Demokrasi, haklar ve özgürlükler rejimidir.
Hukuk devleti kavramı, kamu gücünü temsil eden kurumlar karşısında bireyin haklarının en geniş biçimde sağlandığı ve savunulduğu bir devlet düzenini vurgular.
Anayasanın 20. maddesine göre; "Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 8. maddesinin ilk fıkrası "Her şahıs özel ve aile yaşamına, konutuna ve muhaberatına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir" şeklinde düzenlenmiştir.
Üniversiteleri, varoluş gerekçesi olan bilimin yeniden üretildiği ve toplumun yararına sunulduğu özerk ve özgür birer kurum olma niteliğinden uzaklaştıran, geleceğini şekillendirme noktasında zorlu bir eğitim sürecinin zorluklarıyla mücadele eden öğrencilerin barınma sorununu, geçim sıkıntısını çözemeyen ve onları umutsuzluğa mahkum eden siyasal iktidar, bu yeni girişimiyle "mahremiyet hakkını" açıkça ihlal etmektedir.
Uluslararası hukuk metinlerinde mahremiyet hakkı, "bir kişinin hayatını en az müdahale ile yaşama hakkı" olarak tanımlanmıştır. Bu hak, bireyin özel hayatını, fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü, kişisel bilgilerini korumayı da içerir.
Devletin gençleri koruma görevi kapsamında sunulmaya çalışılan bu müdahale girişiminin arka planında, kadına yönelik sorunlu ve kısıtlayıcı yaklaşım yer almaktadır. Yapılan yasal düzenlemelerin yanı sıra, toplumda yaratılan hegemonik baskı ortamında, doğurganlığı düzenlenen, iş yaşamından uzaklaştırılmaya çalışılan, cinselliği denetlenen kadın bireylerin özel hayatı abluka altına alınmaya çalışılmaktadır.
Soyut ve belirsiz bir "ahlâk" anlayışı üzerinden yürütülen bu tahakküm çabası, toplumda ahlâksızca bir davranış olan muhbirliği özendirmekte, devletin bireyin özel hayatına haksız müdahalesine başka bireyleri de ortak etme sonucunu doğurmaktadır.
Bir yaşam biçiminin ve tercihlerin, kamuoyu önünde ağır bir şekilde yerilmesi, bu yaşam biçimini sürdürenlerin hedef gösterilmesi, otoriter devlet anlayışının bir ürünüdür.
HİÇ KUŞKU YOK Kİ HALKIMIZ BAŞBAKANIN KARANLIK AHLAK ANLAYIŞINA TESLİM OLMAYACAKTIR.
İZMİR BAROSU OLARAK, BUGÜNE KADAR OLDUĞU GİBİ BUNDAN SONRA DA, HERŞEYİN DEVLET DENETİMİNDE OLDUĞU BİR DÜZEN ARAYIŞINA, İNSAN HAKLARI VE ÖZGÜRLÜKLERİNE YÖNELİK SALDIRI NİTELİĞİNDEKİ UYGULAMALARA KARARLI BİR ŞEKİLDE KARŞI ÇIKACAĞIMIZI KAMUOYUNA SAYGI İLE DUYURURUZ.
İZMİR BAROSU BAŞKANLIĞI