Eski Roma'da ve Roma Hukuku'nda kadın mülkiyet konusuydu, eşya gibi alınıp satılırdı.
Aradan geçen bunca zamana rağmen günümüz Türkiye'sinde, iktidarın kadına yönelik bakış açısında ve toplumdaki kadının statüsünde çok fazla ilerleme kaydedildiğini söylemek mümkün olmamaktadır. Araştırmalar göstermiştir ki; Türkiye'deki her 3 evlilikten biri "erken ve zorla yaptırılan" evlilik niteliğindedir. Özellikle küçük yaştaki kız çocukları imam nikahı ile başlık parası olarak adlandırılan bedeller karşılığında bir eşya gibi alınıp satılmakta, kadının ve kız çocuklarının bir birey olarak özgür iradeleri ile geleceklerini belirleme hakları engellenmektedir.
Anayasa Mahkemesi son kararında Türk Ceza Kanunu'nun AİLE DÜZENİNE KARŞI SUÇLAR ana başlığında düzenlenen "Birden çok evlilik, hileli evlenme, dinsel tören" başlıklı 230. Maddesinin 5 ve 6'ncı fıkralarında düzenlenen "resmi nikah olmadan dini merasim yapan imam ile çiftlere 2 aydan 6 aya kadar hapis cezası" veren maddeyi iptal etti.
Anayasa Mahkemesinin evrensel hukuk normlarından uzak, tamamen siyasi nitelik taşıyan bu kararının neleri meşrulaştıracağı konusunda tahminde bulunmak zor değildir. İktidar bu defa Anayasa Mahkemesi aracılığı ile ataerkil zihniyet algısı ve bu algıların beslediği gelenek, görenek ve törelere dayanarak kadın bedenine saldırmakta, kadının insan haklarını hiçe saymakta, kadınlara yönelik ayrımcılığı desteklemekte, insan haklarına aykırı uygulamalara zemin hazırlamaktadır.
Bu karar bize Türkiye'de kadına yönelik ayrımcılığın vardığı noktayı göstermesi açısından son derece önem taşımaktadır. Anayasa Mahkemesinin, Türkiye'deki bir çok kurumda olduğu gibi mevcut iktidarın topluma yerleştirmeye çalıştığı muhafazakar politikalara nasıl da kendisini kaptırdığını göstermesi açısından son derece üzücüdür.
Anayasa Mahkemesi bu karar ile; Anayasa'nın 174. maddesi ile teminat altını alınmış olan, resmi nikahın korunmasına ilişkin devrim yasaları da ihlal edilmiştir.
Yine bu karar ile; kadının, özellikle kız çocuklarının birey olma, kendi gelecekleri hakkında özgür iradeleri ile karar verme haklarını ihlal etmiştir. 18 yaşından küçük kız çocuklarının bir "eş" olarak meşrulaştırılması için evlendirilmelerinde bir araç olarak öne çıkarılan, "dinsel tören" veya "imam nikâh" uygulamasını teşvik etmiştir.
İzmir Barosu olarak; bir insan hakları ihlali olarak cinsiyet temelli şiddetin bir türü olan, kadın ve kız çocuklarının ticari cinsel sömürü aracı haline getiren, istismar eden, erken yaşta evliliklerin önünü açan, kadının ve çocuğun insan haklarına, uluslar arası sözleşmelere; özellikle CEDAW ve İstanbul Sözleşmesine aykırı olarak tesis edilen bu karara ve anlayışa karşı hukuk mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğimizi kamuoyu ile paylaşırız.