Basına ve Kamuoyuna
25 Kasım 1960 günü Dominik Cumhuriyeti'ni diktatörlükle yöneten Rafael Trujillo'nun ülke için iki tehlikeden biri olarak gördüğü Mirabel Kız kardeşlerin tecavüz edilerek öldürüldüğü tarihtir.
Latin Amerika ve Karayip Kadınlar Kongresi 1981 yılındaki toplantısında Mirabel kardeşlerin öldürüldüğü tarih olan 25 Kasım; "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü" olarak ilan edilmiştir. Birleşmiş Milletler'in de 1999 yılında aldığı karar ile her yıl 25 Kasım tarihi "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü" olarak anılmaktadır.
25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı uluslararası dayanışma günüdür.
25 Kasım toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, ataerkil toplumsal şiddete karşı eylem günüdür.
25 Kasım kadına yönelik her türlü baskıya, kadınları yok sayan sistemlere karşı mücadele günüdür.
Bugün ülkemizin taraf olduğu toplumsal cinsiyet eşitliğine ve kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik uluslararası sözleşmeler ve yasal mevzuatımız etkin biçimde uygulanamamakta ve yasal mevzuatın uygulanması noktasında kurumlar arası etkinlik sağlanamamaktadır. Kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik etkin politikalardan yoksun olunması neticesinde 2014 yılının ilk 10 ayında ülkemizde öldürülen kadın sayısı 255'e ulaşmıştır. Bunun dışında ise kapalı kapılar ardında şiddet gören, adli birimlere başvurmayan veya başvuramayacak durumda olan kadın sayısı ise belirsizdir.
İktidarın uyguladığı politikalar kadına ve topluma yönelik şiddeti arttırmaktadır.Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet sayesinde eşit yurttaş olma hakkını kazanan kadının kurtuluşunun da ancak cumhuriyetimizin kurtuluşu ile mümkün olduğunu belirtmek isteriz. Cumhuriyet ile kazanılan haklar yok edilmeye çalışılmaktadır. Ulusal egemenlik temeline dayalı olan Cumhuriyetimiz, laik ve bilimsel bir eğitim anlayışı, kadın ve erkek eşitliği temeline dayanan demokratik bir devlet anlayışına bağlı devrimler ile gerçekleşmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında kazanılan bu büyük haklar ne yazık ki daha çok geliştirilmesi gerekirken ortaçağ karanlığına doğru sürüklenmekte, eğitimde, yönetimde, ailede ve siyasette, laiklik, demokrasi ve hukuk devleti ilkeleri çiğnenerek kadınların bedeni üzerinden siyaset yapılmaktadır.
Emperyalizme bağlı, ortaçağ zihniyetindeki iktidar, kadını eve kapatmayı uygun görmekte, kadının sürekli olarak cinsel kimliği ile gündeme getirerek kadın saygınlığını yok etmeye çalışmaktadır. Kadını eve kapatan, en az üç çocuk isteyen, kürtaja,sezaryene karşı olan, hamile kadına sokağa çıkmaması yönünde baskı kuran,4+4+4 eğitim sistemi ile kız çocukların eğitim haklarını elinden alan, çocuk gelinlerin yolunu açarak meşrulaştırmaya çalışan, gençliği kızlı-erkekli diye ayrıştıran iktidarın kadına yönelik şiddeti ortadan kaldıracağını ummak da bir o kadar gerçek dışıdır.Kadın ve erkek eşitliği fıtrata aykırı diyen devlet anlayışını da KINIYORUZ.
Kadına yönelik şiddetle mücadele gününü 1 güne değil tüm yıla yaymak ve bu bilinci tüm topluma aşılamamız gerekir. Şiddetle mücadelenin bir devlet politikası haline gelmesi gerekir. Kadınla erkeği eşit birey olarak görmedikçe şiddeti önlemede yol almak mümkün değildir.
Ülkemizde birçok kadın nitelikli istihdam olanağı oluşturulmadığı ve bu konuda ciddi önlem ve tedbirler alınmadığı için, güvencesiz şartlarda, düşük ücretle ve kayıt dışı çalışmaktadır. Birçok kadın ise bakımevi, kreş gibi sosyal olanaklar sunulmadığı için iş ve meslek sahibi olamamaktadır. Okul çağındaki birçok kız çocuğu ise evlendirilerek eğitim hakkı ve geleceği elinden alınmaktadır.
Nüfusu yüz bini geçen belediyelere kadın sığınma evi açma zorunluluğu getirilmiş olmasına karşın halen birçok belediye tarafından bu yükümlülüğün yerine getirilmediği ve mevcut sığınma evleri ile kadın danışma merkezlerinin ise yetersiz ve eksik personel ile hizmet vermeye çalıştığı görülmektedir.
''Kadınlara Yönelik Şiddet Ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi Ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi '' kısaca İstanbul Sözleşmesi 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiş olmakta beraber gerek Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve gerekse Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından sözleşmenin uygulanmasına yönelik hiçbir somut ilerleme kaydedilmemiş, kurumlar arası koordinasyona yönelik bir çalışma henüz sağlanmamış ve uzman eylem grubu için adaylar belirlenmemiştir.
Hiçbir çeşidi asla onaylanıp hoş görülemeyecek şiddetin boyutları ülkemizde her geçen gün artmakta ise de yarınları değiştirmek bizim elimizdedir. Kadına yönelik şiddetle mücadelenin bireysel olarak kazanılamayacağı öncelikle devletin şiddetle mücadele için etkin bir politika geliştirmesi ve tüm kurumlarıyla birlikte etkin bir şekilde bu politikaları yürürlüğe koyması gerektiği ortadadır.
ÇOCUK GELİNLERİN ARTTIĞI,
KADINI SOSYAL VE İŞ YAŞAMINDAN SOYUTLAYAN YASALARIN ÇIKTIĞI,
KADIN CİNAYETLERİNİN VE KADINA ŞİDDETİN SAYISININ HER GEÇEN GÜN ARTTIĞI,
Bir dönemden geçiyoruz. Bu gerici, ayrımcı düşüncelere karşı dimdik duracağız ve mücadele edeceğiz. Kadına yönelik her türlü şiddet ve baskıyı kınıyoruz. Her türlü Şiddete de HAYIR diyoruz.
İzmir Barosu ve İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi olarak tüm gücümüzle etkin şekilde kadına yönelik şiddetle mücadeleye hukuksal boyutta devam edeceğiz.Tüm ilçe belediyeleri ve mahalle muhtarları ile ortak çalışma yapıp kadın danışma merkezlerinde bu konuda yetişmiş avukatların görevlendirilmesini sağlayacağız ve kadına karşı şiddetin önlenmesi için kadının daha etkin korunmasına ve saldırgan tarafın daha sıkı tedbirlerle suç işlemesinin önüne geçilmesi yönünde yasa değişikliğinden kolluk kuvvetlerinin uyarılmasına kadar her türlü önlemin alınması için mücadele edeceğiz.
Saygılarımızla. 25/11/2014
Av.Aydın ÖZCAN
İzmir Barosu Başkanı