İzmir Barosu: Ana Sayfa
İzmir Barosu: Ana Sayfa
Basın Açıklaması
25 Kasım 2013 - 00:00:00
Bugün kadına yönelik şiddetle mücadele günü. Birleşmiş Milletler tarafından 1989 yılında kabul edilen bugün; kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü ve kadın dayanışması günüdür.
 

BASINA VE KAMUOYUNA


Bugün kadına yönelik şiddetle mücadele günü. Birleşmiş Milletler tarafından 1989 yılında kabul edilen bugün; kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü ve kadın dayanışması günüdür.

 

Günümüz demokrasilerinde devletin önemli görevlerinin başında kadına yönelik şiddeti önlemek ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak gelmektedir.

 

Ancak ülkemizin bu alanda karnesi zayıftır.  Dünya Ekonomik Forumu'nun (DEF) yayımladığı 2013 cinsiyet ayrımcılığı raporuna göre; Kadınların siyasal, ekonomik ve sosyal konumuna dair 136 ülkeye ilişkin veriler içeren raporda, kadın-erkek eşitliği bakımından İzlanda, Finlandiya ve Norveç ilk üç sırada yer alırken Türkiye 120.sırada yer almaktadır.

 

Şiddeti önleme konusunda, siyasi iradenin yetersizliği ve isteksizliği açıktır. 24 Kasım 2011 tarihinde Hükümet tarafından onaylanmış bulunan "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Sözleşmesi" yükümlülüklerinin hiçbiri yerine getirilmemiştir.

 

Yine 8 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe konulan 6284 sayılı "Ailenin Korunması ve Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun" kadına karşı şiddeti önlemede yetersiz kalmıştır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından "şiddete sıfır tolerans "sloganıyla ortaya konulan bu yasal düzenlemeler, uygulamada bir reklâm kampanyasından öteye gidememiştir. Bu alandaki veriler incelendiğinde bu durum açıkça görülebilmektedir.

 

Ancak ilgili resmi kurumlar tarafından veriler sağlıklı ve kesin olarak toparlanmamakta ve kamuya açıklanmamakta; veriler bu alanda çalışma yapan sivil toplum kuruluşlarının özel çabaları ile derlenebilmektedir. 

 

Yerel ve ulusal basın ile haber siteleri ve ajanslardan derlenen verilere göre ülkemizde sadece 2013 yılı kasım ayına kadar - on aylık sürede - 189 kadın erkekler tarafından öldürülmüş, 179 kadın ve kız çocuğuna tecavüz edilmiştir.  Yapılan başka bir araştırmada ise şiddet mağduru kadınların %88 gibi büyük çoğunluğunun koruma kararlarının kendilerini koruyacağına inanmadıklarını ve bu gerekçeyle adli mercilere başvurmadığını ortaya koymuştur. Bu durum da gerçek rakamların derlenen rakamların çok üstünde olduğunu göstermektedir. Devlet tarafından yasa ile kurulan ve yeni bir resmi kurum statüsündeki  'Şiddet Önleme Ve İzleme Merkezleri'  kadınların ulaşımına uzak, kadına yönelik şiddeti önlemekten ziyade aileyi korumayı hedefleyen birer irşat kurumuna dönüşmüştür. Buraya başvuran kadınlara getirilen yasaklar ve konulan kurallarla ev içi şiddet mağduru olan kadınlar başka bir şiddete maruz kalmaktadır.

 

Basın ve ana haber bültenlerinde yer alan haberlerden de görmekteyiz ki; ülkemizde artık kadına yönelik şiddet normalleştirilmekte, aileyi korumak adına kadına yönelik şiddet fiillerinin yargılandığı davalarda şiddet uygulayanlara haksız tahrik indirimleri uygulanmakta, mahkemeler şiddet mağdurlarına koruma kararları vermekte isteksiz davranmakta, her şeye rağmen alınan koruma kararları uygulanamamaktadır. Kısaca ülkenin kadın bireyleri yine yok sayılmakta, yine görülmemektedir. Çünkü onlar ancak aile ile var olabileceklerdir.

 

Yine son bir yıla baktığımızda, kadının insan  hakları  mücadelesinin kırk yılı aşkın sürecinde elde edilen haklarının tek tek siyasi irade tarafından yok edildiği görülmektedir. Kürtaj yasakları, sezaryen yasakları, tecavüz mağduru hamile kadına bu çocuğun doğumu konusundaki düzenleme ve destekler, evlilik teşvik kredileri, üç değil beş çocuk yapma çağrıları kadınların mücadeleleriyle oluşmuş haklarının yok edilmesi demektir.

 

Kadınları sadece doğurganlık ve annelik rolleri dışında hiçbir şekilde kabul etmeyen sistem; kentsel dönüşümlerle kadınları kent merkezleri ve sosyal yaşamdan uzaklaştırıp eve hapsetmek girişimindedir.

 

Kadın istihdam paketi ile kadınlar düzenli ve güvenli işler yerine, kısmi zamanlı düşük ücretli sermaye çalışanı olarak, beş çocuk doğurmakla ucuz işgücü yaratmayla görevlendirmektedir.

 

Kadına yönelik şiddet önlenemediği gibi kadın bedenine yönelmiş bulunan kürtaj, sezaryen, ertesi gün hapı kullanımı, kızlı erkekli öğrenci evleri, karma eğitim kurumlarına itiraz gibi tartışmaların kendileri bile başlı başına tüm kadınlara yönelik bir şiddet türü olmuştur.

 

Kadın mücadelesinin yasalardan çıkarmayı başarmış olduğu namus kavramı, siyasi otorite tarafından adeta bir üst emir gibi toplumun bilinçaltına akıtılmakta aksi uygulama ve itirazlar afişe edilmektedir.

 

İzmir Barosu Uluslararası Sözleşmeler, Anayasa ve tüm yasalarda güvence altına alınmış bulunan kadının insan haklarının kullanımını etkinleştirecek tüm tedbirlerin uygulanması için çalışacağı ve süreçlerin takipçisi olacağı gibi,  kadınların aktif ve etkin bireyler olarak yaşamaları için mücadele etmekte de kararlıdır.

 

Kadınlar birey olarak var iseler demokrasi var

 

Kadınlar özgür iseler özgürlük var

 

Kadına yönelik şiddete karşı mücadele önemli ve ciddiyse hukuk devleti var.

 

Saygılarımızla.  25/Kasım/2013

 

 Avukat Sema PEKDAŞ

İzmir Barosu Başkanı

 
İçerik-11
İçerik-10
İçerik-12
İçerik-9
İçerik-13
Baro Levhası BARO LEVHASI
Sicil No:
Adı:
Soyadı:
BaroNet
Anlaşmalı Hastaneler
Av.M.Taner Ünlü Kütüphanesi
BaroTV
OCAS
UYAP
Avukat Spor Oyunları
Baro Kart
E-İmza