Bildiğiniz üzere, 11 Nisan'da ülkenin bütün Baro Başkanları, Türkiye Barolar Birliği Başkanı, meslektaşlarımız ve halkımızla Gündoğdu Meydanı'nda birlikteydik. Orada, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığını istediğimizi, Türkiye Adaletini Arıyor Mitingi'yle dile getirmiştik.
Acıdır ki, bu hukuksuz uygulamalara dün bir yenisi daha eklendi. Afyon Barosu üyesi meslektaşımız Av. Umut Kılıç, Adli Yargı Hakim ve Savcılık Sınavının yazılı aşamasından sonra 21.04.2015 tarihinde mülakata katılmak üzere Ankara'ya gitmiş, mülakat esnasında dile getirdiği sözler nedeniyle Ankara 4. Sulh Ceza Hakimliği tarafından,"Cumhurbaşkanına hakaret ve kurul halinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret"suçlarından tutuklanmasına karar verilmiştir.
Yine kamuoyunca bilindiği üzere bir çok meslektaşımız hakim ve savcılık sınavlarının yazılı aşamalarında 85-90 üzerinde notlar almasına rağmen maalesef mülakatlarla bu haklarından yararlanmalarının önüne geçilmektedir.
Yine meslektaşımız Av. Umut Kılıç önceki sınavdan 85 puan almasına rağmen mülakatla elenmiştir. Dün de mülakat sırasında istenmeyen bir olay gerçekleşmiş ve mülakatı gerçekleştiren bürokrat hakimlere siz"Cumhurbaşkanının adamlarısınız"gibi bir ifade kullanmıştır.
Açıklanan olay ülkemizin siyasal ve hukuksal durumunun, kısacası ülkeyi yöneten zihniyetin bir yansımasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devleti olduğunu iddia ediyorsa, kendi koyduğu yasalara uymalıdır. Yürürlükte bulunan ceza kanunlarına baktığımızda yukarıda özetlediğimiz olaya ilişkinTUTUKLAMA KARARI VERİLEMEYECEĞİ ORTADADIR.
Maalesef özel yetkili mahkemeler yerine kurulmuş olan Sulh Ceza Mahkemesi tarafından, iç hukuka ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı bir karar verilmiştir. Yasada tutuklamanın şartları açık olmasına rağmen yasalara aykırı olarak tutuklama kararı verilmiştir. Biz bu tutuklama kararının kesinlikle hukuka aykırı olduğunu ifade ediyoruz.
Ancak yaşanan gelişmeler ortaya koymuştur ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti Hukuk Devleti olmaktan çıkmış, hukuk siyasete alet edilerek hızla dikta rejimine doğru yol almaktadır.
Aslında siyasi iradenin bu tutuklama kararı ile dikte etmeye çalıştığı, karşı fikirleri sindirme, korkutmak ve yıldırmaktır. Sadece tutanak tutularak işlem yapılabilecek bir olayda tutuklama yoluna gidilmesi, hukuk ve adaletin ayaklar altına alınması bunun kanıtıdır.
AİHM kararları son derece açıktır. Özellikle kamuoyuna mal olmuş kişilere yönelik eleştirilerin sınırlarının sıradan vatandaşlara göre daha geniş olduğu bu kararlarda açıkça belirtilmektedir.
Ülkemizi de ilgilendiren bu kararlardan birisi Pakdemirli Kararıdır. Pakdemirli, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e karşı bundan çok daha ağır eleştirilerde bulunmuş, iç hukukta mahkum olmuş ancak anılan gerekçelerle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye'yi tazminata mahkum etmiştir. Bu olayda da bu kararı veren yargıç maalesef hukuku son derece yanlış uygulayarak, ülkemizi yeniden tazminat ödemeye mahkum edecek bir karara imza atmıştır.
Biz bütün açıklamalarımızda HSYK'nın bağımsız ve tarafsız olması gerektiğini dile getiriyoruz. Maalesef HSYK da mevcut şartlarda bu tür kararların üzerine gidememektedir. HSYK'yı bu hatalı kararı veren hakim hakkında disiplin soruşturması başlatmak üzere göreve davet ediyoruz. Ayrıca AİHM tarafından herhangi bir tazminata hükmedilmesi durumunda kararı veren hakime bu tazminatın rücu edilmesini istiyoruz ve bunun da takipçisi olacağız.
Bu nedenlerle, meslektaşımızın hukuka aykırı olarak haksız bir biçimde tutuklanmasını kınıyor, tutuklama kararını veren hakim hakkında HSYK'ya şikayette bulunulması ve tutukluluğun kaldırılmasına itiraz edilmesi de dahil gereken her türlü yasal girişimde bulunacağımızı ve olayın takipçisi olacağımızı kamuoyu ile paylaşıyoruz.