Basına ve Kamuoyuna
Özgürlükler yine bir torba yasa ile iktidarın otoriter rejim kurma hevesine kurban edilmek istenmektedir. Henüz yedi ay önce temel insan özgürlüklerine ilişkin usul hükümlerini özgürlükleri genişletmek bahanesi ile değiştirenler gerçek niyetlerinin ne olduğunu 14.10.2014 tarihli kanun teklifi ile bir kez daha ele vermişlerdir.
Söz konusu değişikliklerin 17 Aralık soruşturmaları ile başlayan süreci bertaraf etmek amacıyla gerçekleştirildikleri bugün gelinen nokta ile gün gibi açığa çıkmıştır. Soruşturmalar iktidar ve yandaşlarına dokunduğunda özgürlükler lehine bir takım düzenlemeler getirilmiştir. Ancak 17 Aralık soruşturmalarının bertaraf edilmesi ve HSYK seçimlerinde iktidar tarafından desteklenen listenin seçimi kazanması ile tehdidin ortadan kalktığı düşünülerek lehe düzenlemeler kaldırılarak bu kanun teklifi ile eski hükümleri dahi aratır biçimde geri alınmak istenmektedir.
Aslen demokrasiyi kendi gidecekleri durağa kadar binilen bir tramvay olarak görenlerin özgürlük ve hukuka bakışlarının da bu yönde olması bizleri şaşırtmamıştır. Kanun teklifine ilişkin iktidarın göstermiş olduğu sahte gerekçeler bu gerçeği gözden kaçırmaya yetmemektedir.
Teklifin sahipleri ve iktidar partisi arama konusundaki değişiklik teklifinin gerekçesini uygulamada ortaya çıkan güçlükler ve kurumların amacını ve işlerliğini zayıflatması olarak göstermiştir. Oysa kanun değişikliği üzerinden henüz yedi ay geçmiş, uygulamada yapılan değişikliklerin aksaklığa yol açtığı konusunda hiçbir tartışma yapılmamıştır. Verilen kararlar Yargıtay denetimi ile dahi karşılaşmamış olduğu halde hangi kurumun amacını ve işlerliğini ne şekilde zayıflattığı konusunda elde herhangi bir veri yokken değişiklik yapılmak istenmesi de gerçek amacın farklı olduğunu ortaya koymaktadır. Bu gerekçe ile kastedilen olsa olsa iktidarın yargı baskısını muhalefete yönelik olarak istediği gibi kullanamıyor olduğudur. Ve kanunun gerekçesi siyasi iktidarın bu rahatsızlığını ortaya koyar mahiyettedir.
Siyasal iktidar, bu kanun tasarısı ile Uluslararası sözleşmeler ile bağıtlanan yükümlülüklerine ilişkin taahhütlerini askıya aldığını resmen ilan etmektedir. Yine AİHM kararları ile insan hakları hukukuna aykırı olduğu bir çok kez tespit edilen soruşturma evrakının avukattan gizlenmesi uygulamasının geri getirilmek istenmesi siyasal iktidarı adil yargılanma hakkı ve özgürlükler konusunda ne kadar samimiyetsiz olduğunu ortaya koymaktadır. Avukatın dosya incelemesine yönelik kısıtlamalar yeniden geri getirilerek, bu yolla yurttaşın kendisi hakkındaki soruşturmalarla ilgili iddiaları öğrenme hakkının önüne geçmek ve gizli soruşturmalar muhaliflere karşı bir baskı aracı olarak kullanılmak istenmektedir.
Değişiklikle el koymaya ilişkin hükümler de genişletilmek istenmektedir. Bu da muhaliflerin yalnız özgürlükleri ile değil malvarlıkları ile de baskı altına alınma çabasının bir ürünüdür.
Unutmamak gerekir ki, yapılmak istenen değişiklikler CMK 250. madde gereğince kurulan özel yetkili ve görevli mahkemeler ile TMK 10 uyarınca kurulmuş mahkemelerin; kısacası özel yargılama usullerinin geri getirilme çabasıdır. 17 Aralık öncesi özel usuller kullanılarak yapılan soruşturmalarla bütün muhalif kesimler baskı altına alınmaya çalışılmış ve susturulmak istenmiştir. Bugün yapılmak istenen değişiklikler adı konulmamış biçimde özel yargılama usullerinin geri getirilmesi anlamını taşır ve bu durum muhaliflere yönelik yeni bir cadı avı başlatılacağının ve açılacak hukuka aykırı yeni soruşturmaların habercisidir.
Hiç bir makul açıklaması olmayan bu düzenlemelerle özel yetkili mahkemeler tarafından yürütülen yargılamaların travmasını hala atlatamamış olan toplumsal muhalefet, bu kez ölümcül bir keyfiyet cenderesine sokulmak istenmektedir. Bu değişikliklerle ülkenin tamamında tüm yurttaşların özgürlüklerinin tek bir sulh ceza hakiminin kararı ile kısıtlanmasının önü açılmak istenmektedir. Yani özgürlükler bir tek hakimin iki dudağı arasına sıkıştırılmaktadır. Üstelik bu keyfiyetin denetimi de mümkün değildir.
Yapılmak istenen değişiklerle, tüm ülkede muhalif kesimler, özel hayatları, iletişim özgürlükleri, mal varlıkları ile baskı altına alınmaya çalışılmakta, susan ve itaat eden bir toplum yaratma özlemi bu değişikliklerle bir kez daha ortaya konulmaktadır.
Hukuk iktidarın oyuncağı değildir. Yeni bir torba yasa ile yine vatandaşların özgürlüklerine göz diken siyasal iktidara karşı tüm hukukçuları ve halkımızı mücadele etmeye çağırıyoruz.
Saygılarımızla.
Avukat Ercan DEMİR
İzmir Barosu Başkanı