TÜRKİYE BAROLAR
BİRLİĞİ ÇEVRE VE KENT HUKUKU KURULTAYI SONUÇ
BİLDİRİSİ
02-03.06.2012
Küresel sermayenin sınırsız kâr
hırsının hukukun önüne geçtiği günümüzde yargı organı
başta olmak üzere anayasal ve yasal tüm denetim mekanizmaları
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı aleyhine yok
edilmektedir.
Hukuk, haksızlıklara karşı
mücadele eden insanların başvurdukları bir yol olmaktan
çıkarılmakta; ekmeğini, suyunu, toprağını, kısacası yaşam
hakkını savunan halk yeni yasal düzenlemelerle suçlu konuma
düşürülmek istenmektedir.
Gerçekte çevre hakkına yönelen bu
tehditlerin, tehlikelerin en önemli faili kapitalist ekonominin
kendisidir. Kapitalist ekonominin özünü insanın ve doğanın
yağmalanması, ekonomiye tabi kılınması, özgürlüğün insanlara bir
yanılsama sunulmasını oluşturur. Doğanın insanın emrinde sınırsız
bir yağma alanı olması kapitalist anlayışın ve öğretinin doğal
sonucudur. Çevreyi tehdit eden, çevre hakkına tecavüz eden bir
diğer fail, kapitalist ekonomi ile işbirliği yapan, çoğu zaman
kural tanımayan, çevresel değerleri, aç gözlü sermaye sahiplerine
sunan siyasal iktidarlardır.
Son zamanlarda ülkemizde
gördüğümüz çevreye ve doğaya zarar veren hidroelektrik, nükleer ve
termik santrallerin, maden ve taş ocaklarının işletilmesi gibi
kirletici pek çok işletmeye engel teşkil eden, çevre koruma
ilkelerinin ve çevre ile ilgili hukuk kurallarının değiştirilmesi,
çevre ile ilgili uluslararası sözleşmelere aykırı kanunların
yürürlüğe konulması, kapitalist ekonomi ile günümüzün siyasi
iktidarı arasındaki işbirliğinin somut örnekleridir. Yaşamı ve
bütün doğal varlıklarımızı korumak, hukukun üstünlüğünü ve yargı
kararlarının uygulanmasını istemek, doğayı tahrip edenlerle
mücadele etmek en başta gelen insanlık görevimizdir.
Sağlıklı bir çevrede, onurlu bir
biçimde özgürlük, eşitlik, adalet içerisinde, diğer tüm canlılarla
birlikte yaşama hakkına sahibiz. Günümüzde ekolojik krize
dönüşen çevre sorunlarının çözülmesi, bütüncül politikaların
uygulanması ile etkin hukuksal ve etkin idari
düzenlemelerin geliştirilmesi ile mümkündür.
Merkezi ve yerel yönetimler,
çevre korumacı davranmak ve Anayasa ve yasalardaki sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşam hakkına ilişkin hükümlerin etkin olarak
uygulanmasını sağlamakla görevlidir. Hukukçuların, havasını,
suyunu, toprağını ''doğrudan barışçı eylemlerle koruma ve direnme
hakkını" kullanırken Hükümet ve şirketler tarafından baskı ve
tehditlerle karşılaşan duyarlı yurttaşlara yaşamın her alanında
destek olması kaçınılmaz bir gerçektir.
Türkiye Barolar Birliği bu
anlayışla ve sorumluluğunun gereği olarak 2-3 Haziran 2012
tarihinde Ankara'da "Çevre ve Kent Hukuku Kurultayı"
düzenlemiştir.
Ülkeye ve halka karşı
sorumluluğumuz temelinde Türkiye Barolar Birliği olarak,
Türkiye'nin dört bir yanında doğal ve kültürel değerlere
yönelik talan ve hukuksuzluğa karşı tüm
meslektaşlarımızı, Barolarımızı, halkımızı çevre ve ekoloji
mücadelesinde, dayanışmanın bir parçası olmaya davet
ediyoruz.