BASINA VE KAMUOYUNA 

TAHAMMÜLSÜZLÜK VE ŞİDDET SARMALI HER GEÇEN GÜN ARTIYOR.

İnsan Hakları Haftası nedeniyle yaptığımız açıklamada bu tehlikeye dikkat çekmiş ve sorumluları işaret etmiştik. Daha bu açıklamamızın mürekkebi kurumadan dikkat çektiğimiz tehlike ODTÜ de yeniden gündeme gelmiş, ancak sorumlular ve haklarında yapılan işlemler hala kamuoyuna açıklanmamıştır.  

10 Aralık sebebiyle yaptığımız açıklamada durumu şu cümlelerle özetlemiştik.

"... Hep var olan ancak PVSKda yapılan değişikliklerle birlikte yükselen kolluk kuvvetleri şiddeti; son günlerde hükümet yetkililerinden aldığı destekle iyice pervasız bir biçimde uygulanmaya başlamıştır. Özellikle muhalif kesimleri susturmak ve ülkeyi kendileri açısından dikensiz gül bahçelerine çevirmek isteyen iktidar "güvenlik" güçlerini kullanarak ,kendisinden farklı düşünülmesine tahammülsüzlüğünü her fırsatta ortaya koymaktadır...   Üniversite gençliğinin tüm taleplerine kulaklarını tıkayan siyasi iktidar barışçı gösteriler esnasında uygulanan polis şiddetine verdiği destekle bu şiddetin giderek artmasına, her geçen gün kolluk kuvvetlerinin müdahaleleri ile yeni insan hakları ihlallerinin yaşanmasına neden olmuştur. Polis tarafından dövülen, yerlerde sürüklenen, çocuğunu düşürecek ölçüde şiddete maruz kalan, biber gazı sıkılan üniversiteli gençler bu şiddet karşısında seslerini duyurmanın ve bir protesto yolu olarak seçtikleri malzeme yüzünden "yumurtalı teröristler" olarak gösterilmeye çalışılmaktadır.  

Son günlerde yaşanan bu hak ihlallerinin sebebini üniversiteli gençler olarak göstermeye çalışmak en basitinden sorunu görmezden gelmek demektir... Sorun muhalif düşünceye gösterilen tahammülsüzlükte, uygulanan çifte standart ve hiç gerekmediği halde orantısız güç kullanımındadır. Suç işlendiğine ilişkin hiçbir iddia kolluk kuvvetleri tarafından orantısız güç kullanılmasını meşru kılacak biçimde yorumlanamaz. Gerek orantısız güç kullanan kolluk kuvvetleri gerekse bu emri verenler, davranışları engellemeyenler ,açıklamaları ve davranışları ile bu davranışları olumlayan, haklı gören kişiler, işlenecek yeni suçların da sorumluları olacaklardır." 

Bu açıklamamızdan hemen sonra 15 Aralık 2010 günü ODTÜ'de sabahtan akşama kadar yaşananlar iktidarın tahammülsüzlüğünün bir başka görüntüsü olarak yeniden karşımıza çıkmıştır. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu nedeniyle ODTÜ'ye giden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Üniversite öğrencilerinin protestolarıyla karşılaşması sonrasında protestocu öğrencilere müdahale eden  "güvenlik" güçleri yine öğrencilerin üzerine saldırmış ve öğrencilerden 21 kişiyi gözaltına almıştır. Bu müdahale sonrasında arkadaşlarının gözaltına alınmasını ve polisin saldırgan tavrını protesto eden öğrenciler üzerine bu kez yine biber gazları atılmış ve öğrencilere saldırılmıştır.  

Atılan biber gazlarından kreşteki, 5-6 yaşlarında çocukların da etkilenmiş olmaları, kafe, acil servis gibi alanlardan sonra kolluk kuvvetlerinin biber gazı kullanma alanlarının genişlediğinin bir başka göstergesi olmuştur.

Yaşananlar Başbakan tarafından dile getirildiği gibi bir komplo ise bu komplonun tertipçilerinin olsa olsa her türlü demokratik ve barışçı tepkiyi gerçekleştiren muhalif grupların eylemlerine derhal saldıran ve protestoları şiddet uygulayarak engellemeye çalışan kolluk kuvvetleri olduğu açıkça bellidir.  

Polisin protestocu öğrencilerin müdahalesi üzerine Üniversite sınırları dışına çıkmasından sonra, üniversitenin gerçek sahipleri olan öğrenci ve öğretim üyelerine kalan üniversitede, öğrencilerle görüşen rektör, yaşanan olayları ve polisi kınayan bir açıklama yapmıştır. Bu durum da, bilimin ve özgür düşüncenin üretildiği yerler olması gereken Üniversitelerin, dışarıdan gelen hukukdışı müdahalelere, kuşatmalara ve şiddete maruz kalmadıklarında, kendi bileşenleri ile uygun bir çözüm yolunu bulabilecek yeterlilikte olduğunu göstermektedir. 

Yine 10 Aralık ile ilgili açıklamamızda dile getirdiğimiz sözlerle ifade edersek;

YAŞANAN OLAYLAR, " "Münferit", "kendi iç sorunumuz teşkilat içinde çözeriz", "kolluk kuvvetleri zor kullanma yetkisini kullanmıştır", "devletin bekası tehlike altında", "avukatlar yargıya müdahale ediyor" gibi tümcelerle geçiştirilen, kamufle edilen, yok edilmeye çalışılan insan hayatlarıdır, insan haklarıdır, insanlık onurudur. "   

Savunma mesleğinin örgütü İzmir Barosu olarak;

Her ne ad altında olursa olsun, polisin, üniversite gençliğine yönelik, "İşkence ve Kötü muamele" oluşturan ve pervasız şiddete yönelen eylemlerini ve sorumlularını kınıyor, olaylarda sorumluluğu olan tüm yetkililerin;

• Yalnızca kurşunu sıkan elin, yerde sürükleyenin, copla vuranın, kol kıranın değil,
• Aynı zamanda görevleri nedeniyle engelleme sorumluluğu bulunduğu halde engellemeyenler,
• Beyan, demeç, açıklama ve davranışlarıyla bu suçların işlenmesine göz yuman, azmettiren
• Tüm sorumluların bulunarak yargı önüne çıkarılmasının,
• Tüm insan hakları ihlallerinde yaş, cinsiyet, etnik köken, dil, din ve benzeri hiçbir ayrımcılık uygulamadan, yaratmadan
• Temel insan haklarına ilişkin olarak tüm ihlallerin takipçisi olacağımızı, kamuoyuna bildiririz. 

Ayrıca İzmir Barosu; insan hakları ihlallerinin önlenmesi mücadelesinin kararlı savunucusu ve insan haklarının hayata geçirilmesinin takipçisi olma sorumluluğuyla İçişleri Bakanlığına Üniversite gençliğine karşı şiddet uygulayanlar ile bu konuda emir veren yetkililer hakkında yapılan işlemlerin neler olduğunu da sormakta ve kamuoyuna bir açıklama yapılmasını beklemektedir.  

Saygılarımızla…

                                                                                                  Av. Sema PEKDAŞ

                                                                        İzmir Baro Başkanı