İzmir Barosu: Ana Sayfa
İzmir Barosu: Ana Sayfa
Basın Açıklaması
12 Haziran 2013 - 11:00:00
Siyasal iktidarın günlerdir ülke gündeminde yer alan Gezi Parkı protestolarına katılan yurttaşlarına yönelik eylemlerinin suç oluşturduğunu ve Cumhuriyet savcılarının faillerin tespiti amacıyla derhal ve gecikmeksizin işlem yapması gerektiğini duyurmak ve suç ihbarında bulunacağımızı paylaşmak için buradayız.
 

Basın Açıklaması_12.06.2013

 

Değerli Basın Mensupları;

 

Siyasal iktidarın günlerdir ülke gündeminde yer alan Gezi Parkı protestolarına katılan yurttaşlarına yönelik eylemlerinin suç oluşturduğunu ve Cumhuriyet savcılarının faillerin tespiti amacıyla derhal ve gecikmeksizin işlem yapması gerektiğini duyurmak ve suç ihbarında bulunacağımızı paylaşmak için buradayız.

 

Demokrasi,  sadece bir sandık rejimi değildir.  Demokrasilerde sandık bir ölçüm aracıdır. Ancak kamuoyunun, parlamento dışı muhalefet gibi belirleyenlerin de görmezden gelinmemesi gereklidir. Zira demokrasi kavramı ile seçimi birbirine eşlemek demokrasinin kavramsal olarak içini boşaltmak anlamına gelmektedir. Bu bağlamda yurttaşların kendi yaşamlarını, yaşam alanlarını ilgilendiren her konuda fikirlerinin ve tercihlerinin olması doğaldır. Bu fikir ve tercihlerine uygun olmayan siyasi ve/veya idari tasarruflar hakkında tepkilerini ortaya koymaları da bir o kadar doğal olup bu doğallığın toplumsal açıdan değeri tartışmasızdır. Bu nedenle halkın demokratik tepkilerinin şiddet yoluyla bastırılması kabul edilemez ve seyirci kalınamaz.

 

İzmir Barosu olarak başından itibaren bir gerçeğin altını çizdik, "barışçı gösteriler" demokrasilerin olmazsa olmazıdır ve iktidarların bu eylemleri anlaması ve dinlemesi gerekir. Maalesef tam tersi yaşanmaktadır.

 

Polis şiddetini konuşurken önce, terminolojik olarak konuyu ele almak gerekecektir. Yetkililerce "orantısız güç" veya "kuvvet kullanmakta sınırın aşılması" gibi bir takım değerlendirmelerle hafifsenmeye çalışılan eylemler bir insanlık suçu olan "işkence" suçunu oluşturmaktadır.

 

TCK'nun işkence suçunu düzenleyen 94. maddesinin 1-4-5. fıkraları; kamu görevlisi tarafından bir kişiye karşı "insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlar gerçekleştirilmesini" işkence olarak tanımlamıştır ve ister kamu görevlisi olsunlar ister olmasınlar bu suça iştirak eden diğer kişiler ve ihmali davranışlarıyla bu suçun oluşmasına izin verenler de aynı suçun faili olarak kabul edilmişlerdir.

 

Orantı değerlendirmeleri bir kenara bırakılarak söylemek gerekir ki, güç kullanmak, yasadışı bir durumun engellenmesi amacına yönelikse söz konusu olabilir. Hiç bir kanun veya hiç bir hukuk kuralı anayasal hakkını kullananlara karşı "güç kullanmaya" izin vermez. Bu nedenle kolluğun müdahalesi hukuk dışıdır, hukuken korunabilir bir yanı yoktur.

 

Öte yandan, yere yatan başını ellerinin arasına almış ve kendisini korumaya çalışan bir göstericiyi 10-15 resmi veya sivil kişinin sopalarla, coplarla, tekmeyle, yumrukla dövmesi zor kullanma yetkisiyle açıklanamayacak bir durumdur.

 

Üstelik zor kullanma yetkisi kolluğa suç işlediği iddia edilen bir kişinin yasadışı direnişini etkisiz kılmak amacıyla tanınmıştır ve amaç suç işlediği iddia edilen kişiyi yasal merciler karşısına çıkarmaktır. Şiddeti engellemeye çalışan birini döverek yere yatırmak ve yerdeyken suratına tekmeyle basmak hangi zor kullanma yetkisiyle açıklanabilir. Bir yurttaşı yaşamsal risk taşıyacak, kemik kırığı yaratacak biçimde dövmek ve sonrada kanlar içinde bırakarak terkedip gitmek ancak, intikam amacıyla, cezalandırma isteğiyle ve nefretle açıklanabilir. bu tür davranışların yasanın tanıdığı zor kullanma yetkisi ile bir ilgisi yoktur.

 

O nedenle artık sokaklarda yaşanan polis şiddetinden söz ederken bu eylemlerin işkence olduğunun altı çizilmeli, bu fiilleri gerçekleştirenlere karşı işkence suçundan dolayı işlem yapılmalıdır.

 

Bildiğiniz gibi İzmir'de de eli sopalı kişilerin şiddeti yaşandı ve günlerce konuşuldu. Medyada yer alan onca görüntüye, gözaltına alınmış olanların adli raporlarında yer alan onca bulguya ve mağdurların ifadelerinde şikayetçi olduklarını bildirmelerine rağmen savcılıklar tarafından bu güne kadar kolluk kuvvetleri ile basında da yer alan ve hatta emniyet müdürü ve vali tarafından da varlıkları kabul edilen sivil sopalılar hakkında herhangi bir işlem yapılmamıştır.

 

Oysa tüm bu görüntüler Cumhuriyet savcılıkları için ihbar mahiyetindedir ve savcılar nasıl olursa olsun suç işlendiğini öğrendiklerinde soruşturma yapmak zorundadırlar.

 

Baro Başkanlığımız tarafından verilecek olan ihbar dilekçesinde kolluk kuvvetlerince Türk Ceza Kanunu'nun tam 25 maddesinin ihlal edildiği tespiti yapılmıştır. Sayın savcıların bu suçlardan bir tanesini dahi tespit ederek işlem yapmamış olmaları hukuk güvenliği adına da bir talihsizliktir.

 

Türk Ceza Kanunu'nun 1. maddesi kanunun amacının ne olduğunu açıklamaktadır. Buna göre TCK'nın amacı "kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir."

 

Yine aynı şekilde Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 1. maddesi ise"(1) bu kanun, ceza muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenler. " diyerek ceza muhakemesinde yer alacak kişilerin sınırlarını belirlemiş durumdadır. Bu amaca uygun davranmakla yükümlü olan kolluk görevlilerinin bu amacı sağlamaya yönelik eylemlerde (örneğin çevreyi korumak) bulunan yurttaşlara karşı şiddet uygulaması ve bu amaca ulaşmalarını engellemeye çalışması öncelikle TCK'nın ve CMK'nın ruhuna ve kanun koyucunun iradesine açıkça aykırıdır.

 

TCK'nın 3/2. maddesi ise ceza kanunun uygulanmasında kişiler arasında hiçbir yönden ayrım yapılamayacağı ve hiç kimseye ayrıcalık tanınamayacağını düzenlemektedir. Her gün gazeteler, televizyonlar, sosyal medya işkence kapsamında değerlendirilmesi gereken ve kolluk kuvvetleri ile onların yanında yer alan sivil/polis şahıslarca gerçekleştirilen eylemlere ilişkin onlarca görüntü yayınlanmasına rağmen C. savcıları tarafından bu kişilere karşı herhangi bir soruşturma işlemi yapılmamıştır. Oysa cumhuriyet savcıları yalnızca suç işlediği ileri sürülen yurttaşları değil aynı zamanda ve hatta daha titiz biçimde suça karıştığı iddia edilen resmi görevlileri de soruşturmak zorundadırlar. Bu nedenle; sayın başsavcılığınızdan beklentimiz en azından bu aşamadan sonra kanunun 2. ve 3. maddelerinin kağıt üzerinde bırakılmaması, hukuk devletinin gereğinin yerine getirilmesidir.

 

Öte yandan, soruşturulması istenen tüm faillerin polis olmaları nedeniyle etkin ve adil bir soruşturma için tüm soruşturma işlemlerinin CMK 165. maddesi uyarınca faillerin yer almadığı bir birim tarafından gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

 

Başkanlığımız tarafından yapılan bu ihbar bugüne kadar medyada yer alan veya bizzat şahit olduğumuz görüntülere dayandırılmıştır.

 

Yine başından beri ilan ettiğimiz gibi baromuz tüm işkence mağdurlarına hukuksal destek vermekte ve işlenen suçların faillerinin ortaya çıkartılması için her türlü girişimde bulunmakta kararlıdır. Bu gün ülkemizin "susmayan korkmayan ve bildiren" yurttaşlara her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır. 

 

Saygılarımızla...

 

Av. Sema Pekdaş

İzmir Barosu Başkanı

 

BASIN AÇIKLAMASINI İZLEMEK İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ >>>

 

 
İçerik-11
İçerik-10
İçerik-12
İçerik-9
İçerik-13
Baro Levhası BARO LEVHASI
Sicil No:
Adı:
Soyadı:
BaroNet
Anlaşmalı Hastaneler
Av.M.Taner Ünlü Kütüphanesi
BaroTV
OCAS
UYAP
Avukat Spor Oyunları
Baro Kart
E-İmza