Basına ve Kamuoyuna
Ülkemizde kadına yönelik şiddet , taciz , tecavüz ve kadın
cinayetleri oranı 2002 -2009 Adalet Bakanlığı verilerine
göre % 1400 lere ulaşmış bulunmaktadır.
Günde en az üç kadının öldürüldüğü,KSGM 2010 istatistiklerine göre
her evli kadından %39'unun fiziksel şiddete ,% 15'inin
cinsel, % 42'sinin fiziksel veya cinsel ,% 44'ünün duygusal şiddete
maruz kaldığı "sürekli ve sistemli, kesintisiz şiddet ülkesi"
ülkemizde,şiddet işkence ve katliam halinde eğitim, şöhret demiyor
sürekli kadınların yaşamlarını tehdit etmeye devam ediyor.
Ve bu duruma toplum olarak seyirci kalıyoruz; Çünkü fiziksel,
cinsel şiddet gören kadınların % 92'si hiçbir yere başvuruda
bulunmuyor.Çünkü bilmiyor, etkili görmüyor,
güvenmiyor,korkuyor,destek görmeyeceğini düşünüyor.Ya da
başvuranlar ellerinde koruma kararlarına rağmen korunamadan
dövülerek işkence edilerek, öldürülüyorlar!
Bir yandan; olumlu gelişmelerle; Cumhuriyet savcılıklarında
şiddet mağdurlarını korumak için "özel bürolar" kurulup emniyet
teşkilatında özel eğitimler verilirken,hukuken de tedbirler
alınmaktadır. Bunlardan biri de
Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin , 121. Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesi toplantısında, "Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin
Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi"ni,
13 ülke ile birlikte imzalamış olmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti bu
sözleşmeye imza atan ilk devlet oldu.
Bu sözleşme ile "kadına yönelik her türlü şiddetin, temel insan
hakkı ihlali…" olduğu kabul edilmektedir.
Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacı
ile imzalanan sözleşmede 4 temel yükümlülük
öngörülmüştür.Önleme, yargılama, koruma ve politika üretme.
Yeni Hükümet , "sözleşmeyi yeni mecliste ivedilikle onaylamalı
ve hayata geçirmek için acil çözümler üretmelidir. "
Sözleşme çercevesinde; Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için
farkındalık yaratma, kampanyalar düzenleme, eğitim alanında bu
konuyu ele alma, kadına yönelik şiddet konusunda uygulayıcılara
(yani emniyet kuvvetleri, savcılar, hakimler) özel eğitimler
verilme, müdahale ve rehabilitasyon programları düzenleme, medyanın
kadına yönelik şiddeti ele alışının irdelenmesi gibi çeşitli olumlu
düzenlemeler yer almaktadır.
Şiddet gören kadınlar için sığınma evleri, 24 saat hizmet veren
çağrı merkezleri bulunması da sözleşmede yer alıyor. Cinsel şiddete
uğrayan kadınlar için mağdurun kolay erişebildiği, fiziki ve
psikolojik tedavi ve destek sağlayacak merkezler kurulması
sözleşmenin bir diğer hükmü.
Sözleşme, kadına yönelik şiddetle mücadele açısından hukuk
uygulayıcıları için de özel bazı düzenlemelere sahip. Koruma
emirlerinin zaman geçirilmeden çıkarılması, şiddet mağduru kadının
şikayetini geri alsa dahi savcılık makamının soruşturmayı devam
ettirmesi, zoraki evliliklerin, ekonomik ya da yönetimsel bir
külfet oluşturmadan feshine imkan tanıyan yasal düzenlemeler
yapılması gibi.
Diğer yandan ; Kadın taciz ve cinayetlerinin giderek tırmandığı
ülkemizde, "Kadın Bakanlığının kaldırılması", yerine "Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın kurulması" , kendi içinde çelişki
içermesi,kadının birey olarak yaşadıklarının görmezden gelinmesi,
kadın cinayetlerinin devamı ve kadının aile içinde işkenceye maruz
bırakılması anlamına gelmektedir.
Bu durum, devletin imzaladığı uluslar arası sözleşmelerle
hukuksal alanda kadının uğradığı şiddeti insan hakkı ihlali
sayarken, diğer taraftan da kadını aile kurumu içinde yok
eden sistemler üretmesi anlamına gelmektedir.
Devlet, 1986 yılında yürürlüğe giren Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve 2000 de imzalanarak 2002
de onaylanarak yürürlüğe giren ihtiyari protokol, 1998
yılında 4320 Sayılı Ailenin Korunması Kanunu, 2008 yılı 4320
SK Yönetmeliği, 2011 yılı Avrupa Konseyi Sözleşmesi ile devamlı
olarak kadına yönelik şiddetin önlenmesinde yasal düzenlemelere
imza atmışsa da şiddetin önlenmesinde yetersiz kalmıştır.Bu nedenle
de devlet kadın cinayetlerinden birinci derecede sorumludur.
Aile içi şiddette tüm toplumun rolü olduğunu gözden kaçırmamak
gerekmektedir.Sorun yalnızca kadınların sorunu değil ataerkil
toplum yapısının sorunudur.Bu şiddet sarmalından derhal çıkmak
,kadınlara dönük toplu katliamı derhal durdurmak gerekmektedir.
Mecliste artan kadın sandalye sayısının gereği yerine
getirilerek,katledilen kadınlar görünür kılınarak, bir daha Ayşe
Paşalıların olmaması,Nurgüllerin işkence görmemesi için duyarlı,
farkında ve kararlı bir kamuoyu,sürekli şiddetsizlik için bireysel
silahlanmanın önü kesilmelidir.Koruyucu tedbirler (kimliğin
gizlenmesi, adresin gizliliği, devlet tarafından farklı bir
yerleşim yerinde yerleşim ve iş imkanı ) aile kurumuna da
uygulanmalı, şiddet mağdurlarının adres,okul iş değişikliği imkanı
sağlanmalıdır.Köklü çözümlerle evde kalan mağdur korumaya
alınmalı,şiddet failine ceza ile birlikte güvenlik
tedbirleri uygulanmalıdır.
Kadınların yardım istemesi sağlanmalı, devlet mağdura anında
ulaşarak aktif koruma sağlamalıdır.Kamu kurumları arasında
koordinasyon sağlanarak SHÇEK sığınmaevleri kadınların çocuklarını
da kapsayacak şekilde düzenlenmelidir.Valilik, kaymakamlık,
muhtarlıklara ve belediyelere bağlı donanımlı ,ihtiyaca cevap
veren kadın danışma merkezleri açılmalı, baro bağlantısı
sağlanmalıdır.Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayıcı önlemler
alınmalı, Emniyet Müdürlükleri ve Karakollarda bu yönde eğitim
almış kadın polis ve psikologlar istihdam edilmelidir.
Tüm sağlık kuruluşlarında teşhis, muayene ve tedavi hizmeti veren
"şiddet mağduru kadınlar" birimi kurulmalı, kadınların bu birimlere
başvurusu sağlanmalıdır.
Kadına yönelik şiddet halk sağlığı sorunu, bir işkence ve
insanlık suçudur.Bu sebeple tüm sağlık çalışanları
eğitilmelidir.Sağlık kurumlarına başvuruda bulunan her 15 yaş üstü
kadının aile içi şiddet mağduru olup olmadığı
sorgulanmalıdır.
Yeni Meclis, ivedilikle Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde
"önleyici" " etkin" " somut" çözümler üretmelidir. Bu hususta,
Barolar, Üniversiteler, Mahkemeler ve Kolluk Birimlerinden
oluşan "aktif müdahale grupları" koordinasyon içerisinde
çalışmalıdır.
İzmir Barosu olarak,yeni meclisi "Kadına Yönelik Şiddet ve Aile
İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye dair Avrupa Konseyi
Sözleşmesini" Mecliste onaylamaya ,kadını koruyucu ve sosyal
devlet gereğini yerine getirir bir nitelikle "Kadının
Güçlendirilmesi ve Şiddetten Korunması Bakanlığı "'nı kurmaya,
şiddeti ve işkenceyi önleyici, cezalandırıcı etkili tedbirler
almaya çağırıyor, işin takipçisi olacağımızı beyan
ediyoruz.29.06.2011
İzmir Barosu Başkanı
Av.Sema Pekdaş